ENDERUN VE SONRASI
ENDERUN VE SONRASI
Tarihimize baktığımızda keşke böyle olmasaydı diyebileceğimiz o kadar çok olay var ki…
Mesela Enderun mekteplerinin açılması.
Efendim hâkimiyetimiz altında bulunan halkların aidiyet duygularını artırmak için bu okullar açıldı. Onların çocukları bu mekteplerde eğitilerek devletin üst kademelerine yerleştirildi.
Masumane bir yaklaşım gibi görünse de sonuçları itibarıyla milletin bağrına saplanmış bir hançer olmuştur. Enderun mektepleriyle birlikte devlette Türk asıllı yöneticiler azalmış hatta neredeyse yok olmuştur.
Bir müddet sonra devşirmeler organize olarak yönetimden Türklerin dışlanması için gayret göstermişlerdir.
Bunlar ilçe ve illerde en üst düzey yönetici, vezir hatta sadrazam bile oldular. Türklere davranışları oldukça acımasız olmuştur. Vergi toplarken Türk köylüsüne acımasız davranarak köylünün elinde avucunda ne varsa devlet adına(?) almışlardır. Köylünün, “ Aç kalacağız, bu yıl kurak geçti, verim düşüktü…” feryatlarına aldırmadan.
Köylü feryat edince de devlete isyan yaftası yapıştırılmaktaydı.
Benim asıl anlatmak istediğim bu yapıdaki devletin Türk’ten Türklükten uzaklaşmasıydı. Yetki merciine oturan Enderun kökenlilerin içlerindeki Türk düşmanlığını geniş yetkileriyle kıyıma dönüştürdüğü açıkça görülmektedir.
Mesela Kuyucu Murat Paşa Enderun kökenli bir Hırvat idi. On binlerce Türkmen’i katleden bu şahıs acımasızlığı ile öne çıkmıştır. Devletin adaletsiz yönetimine ve Türklerin geri plana atılmasına karşı feryat eden her kim olursa olsun eşkıya olarak değerlendirilmiştir. Bu direnişler devlete isyan olarak değerlendirilmiştir. Devlet bütün gücü ile Türkmenlerin üzerine gitmiş çok sert davranmıştır. Kuyucu Murat Paşa açtığı kuyulara katlettiği Türkmenlerin başlarını doldurmuştur.
Halk perişan, can korkusu, açlık, sefalet…
Dağ başlarına, bataklık bölgelere Türkmenler göç ederek yerleşir.
Kendi kurduğu devlette can, mal, namus emniyeti içinde olamayan Türkmenler ikinci hatta üçüncü sınıf bir vatandaş olmakla karşı karşıya kalmıştır.
Dışlanan Türkler köylerden dışarı çıkamaz hali gelmiştir. Sadece tarım ve hayvancılık ile geçimini temin etmek zorunda kalan Türkler seferberlik emri ile ön cephelere sürülmüştür.
- Abdülhamit dönemine bir bakalım. Yetki mercii nasıl şekillenmiş:
Hariciye Nazırları; Aleksandros Karateodori Paşa sonrasında Gabriel Pasha ve Sava Paşa
Hazine-i Hassa Nazırları: Agop Ohanes Kazazyan sonrasında Mikail Portakalyan , Ohanes Sakız
Maliye Nazırı: Agop Ohanes Kazasyan Paşa
Nafia Nazırları (Bayındırlık Bakanlığı): Ohanes Çamiç sonrasında Aleksandr Karateodori Paşa, Sava Paşa
Orman ve Maadin (Maden) Nazırları: Mavrokordato sonrasında Aristidi Paşa
Ticaret ve Ziraat Nazırları: Bedros Kuyumcuyan sonrasında Gabriel Noradonkyan
Ayan Üyeleri: Antopolos , Aristarki Bey, Daviçon Karmona, Musurus Paşa, Serviçen, Stoyanoviç, Dr. De Kastro Bey, Mavroyeni Paşa, Karatodri Paşa, Abraham Karakahya Paşa
Elçilere göz attığımızda; Atina: Y. Fotiades Bey ve Gobdan Efendi; Belgrad: Azaryan Efendi; Brüksel E. Karatodri Efendi; Bükreş: Blak Bey; Lahey: Yanko Karaca, Misak Efendi ve Aritraki Efendi; Londra: K. Musurus Paşa, Alfred Rüstem Paşa, Antopulo Paşa; Paris: Naum Paşa; Roma: S. Musurus Bey ve Y. Fotiades Bey; Sofya: Nikola Gobdan Efendi; Viyana: A. Vogorides Paşa…
Memur Türk yok denecek kadar azdı. Valilik koltuklarının çoğunda da gayrimüslimler oturuyordu.
Şarkî Rumeli Valileri; Sava Paşa, Aleko Vogorides Paşa, Gavril Paşa Hristoiç, Alexandre de Battenberg, Ferdinand de Saxe-Cobourg et Gotha,
Sisam Beyleri; Mişel Gregoriyadis Bey, Aleksander Mavroyeni Bey, Yanko Vitinos Bey, Kostaki Karateodori Paşa, Yorgi Yorgiadis Efendi, Andrea Kopasis Efendi,
Cebelilübnan Sancağı Mutasarrıfları; Vasa Paşa, Naum Paşa, Yusuf Franko Paşa…
Bu konuya gelecek yazımda devam edeceğim.
Selam ve dua ile.