Er Holding Yön Krl Bşk Mehmet Er : “Biz kardeşliğimizi pek pekiştiremedik.”
Er Holding Yön Krl Bşk Mehmet Er : “Biz kardeşliğimizi pek pekiştiremedik.”
Sivas’ın gözbebeği ve gurur vesilesi olan Er Holding’in başarılı yönetim Kurulu Başkanı Sayın Mehmet Er ile dolu dolu bir röportaj gerçekleştirdik.
Büyük bir başarının müthiş hikayesi gözleriniz önünden bir sinema şeridi gibi geçecek.
Mehmet Bey kendinizden bahseder misiniz?
1955 yılında Sivas Mehmet Paşa Mahallesi’nde şu anda oturduğumuz evde doğmuşum. İlk orta lise tahsilini tamamını Sivas’ta yaptım.
Ticari hayata nasıl başladınız? Bu süreci anlatabilir misiniz?
Ticarete de 1972 yılında başladık. bu yıl 50 yılımızı kutladık. İnşallah 50. yıl kataloğunun dağıtımına önümüzdeki günlerde başlayacağız. İlk ticarete başladığımız yer Mehmet Paşa’daki oturduğumuz evin altında idi. Tüp bayiliği ve bakkaliye ile başladık. Tüp bayiliğinde biraz geliştikten sonra şu an sebze halinde bulunan Tuğba Akabe satış dükkânımızın bir alt girişinde bulunan dükkânda tüp bayi toptancılığına başladık.
Oradan sonra Sirer Caddesi’nde bir dükkân açarak mutfak eşyalarına ve beyaz eşya işine girdik. Daha sonra Ordu Evi karşısında bu işe devam ettik. 1983 tarihinde Belediye Çarşısında Er Ticareti açtık. 1985 yılında Er Ticaret ile Erdi Ticareti birleştirerek Erler Dayanaklı Tüketim A.Ş. yi oluşturduk.
Bundan sonra ithalata başladık. Kenwood-Yamaha ürünlerini getirerek bunların Türkiye’deki dağıtımını yaptık. Tabi o zaman o tarihlerde ithalat çok zordu, insanlar nasıl yapılacağını bilmiyordu. Biz askeriyenin ses düzenleri için elektronik teçhizat ithal etmeye başladık.
Büyümeye başlayınca sermaye artırımına başladık. Büyük tüketim merkezlerinin, kooperatiflerin, derneklerin televizyon ihtiyaçlarını gidermek için Türkiye’nin ikinci büyük satış ağını oluşturduk.
Evine bizden televizyon, müzik seti, buzdolabı, çamaşır makinesi ürünlerinden temin etmediğimiz bir aile pek nadirdir.
Sivas’taki iş hacmimizi gösterebilmek için şöyle söyleyebilirim: Evine bizden televizyon, müzik seti, buzdolabı, çamaşır makinesi ürünlerinden temin etmediğimiz bir aile pek nadirdir.
Sivas’ta 2002 yılına kadar beyaz eşyada çok iyi bir ticari hacme sahiptik. O yıllarda muazzam televizyonlar satıyorduk. Sadece bir mağazamızda günlük 35 televizyon satışı yapılıyordu. Buna ilaveten Ankara’da toplu dağıtım mağazamız vardı. 2002’den sonra Beyaz eşya satışından tamamen çıktık.
1988 yılında dövizi araştırmaya başladık, o yıllarda döviz satışı yasallaşmıştı. Resmi döviz bürosu olmak için çalışmalara başladık. 1989’da Er Döviz şirketimizi kurduk. İlk büromuzu şu an faaliyette olduğumuz yerdeydi. 1991 yılında Seta İnşaatı alarak İnşaat işine girmiş olduk.
İnşaat işinde biz hiçbir zaman yap-sat yapmadık, sadece kendi fabrikalarımızı, sitemizi, plazalarımızı yaptık.
Hayatımız boyunca hiç yap-sat işine girmedik. Bunu rantıbıl görmedim.
Sosyal devletin vatandaşın ev ihtiyacını karşılaması gerektiğini düşünüyorum.
1994 yılına kadar döviz bürosu olarak merkez şubemizden sonra Osmanpaşa şubesi ve daha sonra Ankara Tunalı Şubesi’ni açtık. Akabinde Ankara Postacılar Caddesi Şubesi’ni açtık Bu arada da biz Müdavim Müessese idik. Türkiye’de 11 adet yetkili Müdavim Müessese vardı.
Bunlar Merkez Bankasından Döviz alıyordu, bankalar veya kendi döviz bürosu aracılığıyla müdahaleler yapardı. 6 tane Döviz bürosu da piyasa düzenleyicisi idi. Biz Reuterden fiyatları giriyorduk. Serbest piyasaları biz oluşturuyorduk.
İlan ettiğimiz fiyatlar üzerinden alım ve satımını yapmak zorundaydık.
O fiyatlar dışında hareket ettiğimiz zaman Merkez Bankası bize müdahale ederdi. Yani bir döviz disiplini vardı. Yaman Törüner zamanında piyasa düzenleyicileri ile ayda bir kez toplantı yapardı. Dövizi kontrol altında tutabilmek ve serbest piyasa koşullarını tam yerine getirebilmemiz için öğretilerde bulunurdu. Çok verimli ve başarılı bir dönem geçirdik.
1996 yılında bankaların oluşturduğu altın borsasında 32. Kurucu kurum olarak yer aldık.
O zaman Tansu Çiller hükümeti zamanıydı.
1997-98 de yılları döviz açısından fırtınalı bir dönemdi.
Biz 1995 yılında Toyota Plaza’yı kurduk. Aynı dönemde Er petrolü açtık.
Dövizdeki bu fırtınalı hava bizi korkuttuğu için finanstan biraz geri durup yatırımları biraz daha garantiye alalım diye hayvancılığa girdik.
1996 yılında Er Holding’in kurarak bütün şirketleri bu çatı altında topladık.
Sakıp Sabancı, İshak Alaton, Mehmet Yıldırım ile birlikte Ekonomist dergisinin yaptığı haberlerde – röportajlarda sürekli yer alıyorduk.
Ankara’da Döviz çok iyi gidiyordu. İstanbul’daki borsa şubemizde çok iyi idi. Altında bayağı mesafe kat etmiştik. O zamanlarda haftanın – yılın iş adamı seçilmiştim. Sivas’tan kalkıp giden bir iş adamının Sakıp Sabancı, İshak Alaton, Mehmet Yıldırım ile birlikte Ekonomist dergisinin yaptığı haberlerde – röportajlarda sürekli yer alıyorduk.
Ekonomi dergileri yaptığımız değerlendirmeleri isabetli buluyorlardı ki her ay bizden görüş alıyorlardı.
2002 yılından sonra Sivas’a biraz daha ağırlık verelim dedik. Türkiye siyaseti maalesef bazı zamanlarda yarını görememe gibi bir şey doğruyor. Uzun vadeli planlar yapılmadığından dolayı günü kurtarmak eksenli bir ekonomide anlayışımız var. Bu da siyasetten kaynaklanıyor. Siyasi iktidarlar ekonomiyi siyasi geleceklerine bağlı tuttuklarından dolayı bu böyle oluyor.
2003 yılında Ankara’daki şubelerimizi, döviz bürolarımızı kapattık.
2013 yılında Tuğba Süt’ü aldık. Er Süt’ümüz vardı.
O yıllarda hemen hemen Ankara’daki resmi kurum ve kuruluşların çoğunu süt ürünlerini biz karşılıyorduk. Mevcut fabrikamız yetersiz gelmeye başladı.
2005 yılında eski fabrikanın yerini Akaryakıt istasyonu yaptık. Tuğba sütü aktif ve pasifleri ile satın aldık.
Fabrikayı Ata Sanayi’ndeki yerimize taşıdık. Bütün süt ürünleri markalarımızı orada üretmeye başladık.
2006 yılından sonra Antalya’daki yatırımları başladık. Arsaları daha önceden almıştık.
Er Deniz Sitesi, Apart Otel ve Er Plaza’nın inşaatlarını 2009 yılında bitirdik.
2008-2009- 2010 yılları Türkiye için ekonomik anlamda iyi bir sıçrama yılları olmuştu. O fırsatı inşaat anlamında biz de değerlendirdik. Kendi inşaatlarımızı kendimiz yaparak orada büyüme eşiğini atlamaya çalıştık.
2015 yılında Organize Sanayi Bölgesi’nde Tuğba Süt’ün yeni fabrikasını faaliyete geçirdik.
2005 yılında küçük oldum Singapurda İSTRİNG isimli finans şirketin kurdu.
2005 yılından sonra Ali Baba Mahallesindeki Âşık Veysel Bulvarı’nda bulunan bir yerde AVM inşaatı yapımı için fizibilite çalışması yaptık. Ama o dönemde her ne hikmetse ruhsatta bir problem yaşadık, alamadık.
2015 yılında Türkiye Eğitim Derneği Genel Başkanlığı’na davet edildim. Türk Eğitim Derneği’nin Sivas da bir okul açması gerektiğini, bunun için çok müracaat olduğunu ama bizim ailemizi en uygun gördüklerini belirttiler. Ve bize bu görevi verdiler.
2016 yılında okul inşaatına başladık. 2016-17 yılında Sivas TED Koleji ve 28000 metrekare kapalı alan olmak üzere ilk eğitim yılında başlattık.
2017 yılında yurt dışı yine ağırlık kazanmaya başladı. 2017 yılında Tayland’da Tuğba Dairy Farm’ı kurduk.
2018 yılında Tuğba tam üretime geçti. Biz bu arada CP grubuna ait 260 otel, Seven Eleven ve Makro Grup ile büyük iş anlaşmaları yaptık. Onların lüks oteller zincirinin tedariğini biz sağlıyorduk.
Süt ürünlerini, dondurulmuş sebze meyvelerini biz tedarik etmeye başladık. Tedarik etmekte zorlanmaya başladık. Türkiye’den ihracat yaparak yetişemeyeceğimizi anlayınca Türkiye’de sütten telemeleri yaparak oraya gönderdik.
Bu şekilde orada işleterek mozarella peyniri yapmaya başladık.
Bu arada Seven Eleven tedarikçisi olduk. Hemen hemen Tayland’da 16900 şubesi vardı. Onların sandviçlerini yapmaya başladık. Böylece Asya ülkelerine de açılmış olduk.
Uzak-Doğu’ya açılıp sonra 2 milyar 200 milyonluk nüfus bir coğrafyaya girmek çok önemliydi. Bu bölge Çin, Singapur, Tayland, Malezya, Kamboçya, Vietnam dâhil 10 ülkeden oluşuyordu. Bu büyük coğrafyada ürün yetiştirme zorluğu yaşıyorsunuz.
Bizin sattığımız ürünlerde o coğrafyada yeni yeni tanınıyordu. Ama damak tatları Türk damak tadına yakındı. Yağ oranları değişik, genelde bitkisel yağ kullanıyorlar.
Bu fırsatı değerlendirdik. Orada pizza &pizza ve perfecta yı aldık.
Pizza zincirleri açılmaya başlandı. Bizim işlerimiz Allah’a şükür fena değildi, gelişiyorduk. Amerika ve Avrupa’ya açılma ihtiyacını hissettik.
2021 yılında Uruguay’da Perfecta Grubuna ait orada mevcut hayvan çiftliğini aldık.
Bu çiftlik çok büyüktü. Şirketi de büyüğümüze katarak Perfecta Grub A yı oluşturduk.
Allah nasip ederse bu aylarda Macaristan veya Finlandiya’da bir şirket kurmayı hedefliyoruz. Avrupa ayağımız zayıf, Güney Amerika ayağımız iyi.
Uruguay dünyanın en büyük hayvan çiftliklerine sahip. Bu ülkenin nüfusu az, insanları çok kibar ve çok namuslu. Uruguay’da ki insanların ahlaki yapıları bizim yapımıza çok benziyor. Çalışkanlar, endüstriyel tarım yatıyorlar, kara düzen işleri hiç yok.
En küçük çiftlikte 10 bin hayvan var. Yani bugün dünyayı besleyebilecek potansiyelleri var.
Brezilya’yı hayata geçirdik. Uruguay’a uçak yok, Brezilya’ya gidip oradan karayoluyla geçiyoruz. Dünya Gıda anlamında bir krize doğru gidiyor.
Bu nedenle pazarı çeşitlendirmemiz gerekiyor.
Bu ay itibariyle Türkiye’den yaptığımız ihracatı biraz frenledik. Çünkü enerji ve nakliye maliyetleri oldukça pahalandı.
Dünya da da yüksek ama hükümetlerin oralarda büyük destekleri var.
Tedarik noktasında bizim için Avustralya Yeni Zelanda alternatif olarak biraz daha avantajlı görünüyor. Et ürünleri olarak Uruguay ağırlıklı çalışacağız. Avrupa ayağını de Finlandiya veya Macaristan da şirket oluşturursak kuracağız. Orada da hayvancılığın yoğun olduğunu biliyoruz.
Enerji krizinden doğan fiyat artışları maalesef Türkiye üreticilerinin çok avantajlı durumunu elinde aldı.
Şu anda bizim ihraç ettiğimiz süt ürünün maliyeti satış fiyatımızın çok üstünde. Yüzde 7 gibi bir fiyat farkıyla üretim maliyetiniz oluyor. Ondan dolayı ağustos ayı itibariyle frene bastık Türkiye’den yapılan ihracatlar da biraz daha yavaşladık.
Yurtdışındaki firmalarınızda yöneticileri ve çalışanları Türkiye’den mi gönderiyorsun? Yoksa o bölgeden mi alıyorsunuz?
Yurt dışındaki işin başında küçük oğlum Erdi duruyor. O aynı zamanda Asya ülkelerinde fahri ateşe görevini de yürütüyor.
Onun merkezi Malezya, başında da Erdi duruyor. Kadrolaşma işini Erdi yapıyor.
CEO muz Taylandlı biri.
Asya kültürü bizim kültürümüze çok yakın. CEO muz bizim kültürümüze çok çabuk adapte oldu.
Torunum zaten Singapur’da. Erdem ilk kurduğu şirketin başında. Oranın insanları ile çalışmak için işimize geliyor. Mesela Tayland’da yabancı birini çalıştırdığınız zaman 3 tane Taylandlıyı daha çalıştırmak zorundasınız.
Ama Asya ülkelerinden 1 kişiyi çalıştırdığınızda bir sorun olmuyor.
Biz de şimdi Tayland’daki fabrikamızda her dinden çalışan var. Muhasebe birimimizde oradaki Müslümanları çalıştırıyorum. İnsani yapıları biraz daha üst noktada. İnançlarını tam yaşıyorlar, işlere bitmeden mesailerine son vermiyorlar. Ondan dolayı muhasebe işlerini onlara verdik.
Uzakdoğu’daki işyerlerinde çalışanlar öğle yemeklerine kendileri getirmektedir. Oranın kültürü böyle. Ama bizim işletmelerimizde böyle değil. Öğle yemeğini biz veriyoruz. Çalışanlar ne yiyorsa aynı yemekten bizde yiyoruz. Bu davranışımızdan çalışanlar mutlu oluyorlar.
Yani bizim işverenimiz ile biz aynı kategorideyiz, aynı arabaya biniyoruz, aynı yemeği yiyiyoruz diye seviniyorlar. İşi sahipleniyorlar. Bunun sonucunda da başarı grafiğimiz yukarı doğru çıkıyor.
Türkiye’deki mesai 8 saattir, saat 10:00 -10:15 arası çayı molası vardır. Öğle yemeği arası 1 saattir, saat 15:00-15:15 arası çay molasıdır. İş ne sıkı olursa olsun, bu molalardan vazgeçmiyoruz
Ama orada öyle yapılmıyor, işçinin eğer işi varsa ve bitmemişse öncelikle onu tamamlıyor. Size ben bugün erken çıkacağım diyen bir işçi olduğunda siz işveren olarak bu bugün yapacağı işi bitirmiş ondan gelip izin istiyor diye düşünürsünüz.
Bizde çalışma saatlere bağlanmıştır. Bir kalıplaşma söz konusudur.
Biz orada fazla mesai verdiğimizde işçiler hayretle karşıladılar. Tayland kültüründe fazla mesai falan yoktu. Önceleri o adamlar 11-12 saat çalışıyorlardı. Bu onlar için normaldi.
Yurt dışı dâhil olmak üzere çalışan eleman sayınız nedir?
TED kolejinde 100 üzeri çalışma arkadaşımız var. Akaryakıt istasyonları, fabrika ve inşaat dâhil Sivas ‘ta yaklaşık 500 kişiye istihdam etmekteyiz. Yurt dışında ise 800 civarında çalışanımız bulunmaktadır. Bunlara pizza satış yerlerimizi katmadık. 100 ün üzerinde satış merkezimiz bulunmakta. Burada iki vardiya yapılmakta. Her vardiyada 6 kişi çalışsa 1200 civarında bir çalışan kitlemizde burada bulunmakta.
Sizin Türk Dünyası ile ilgili çalışmalarınız bulunmakta. Bu konu hakkında neler söylemek istersiniz?
1992 de Kazakistan Büyükelçisi Baltaş Dursunbeyev vardı. Sivas’a çok sık gelirdi. Bir araya geldiğimizde Türkiye’yi Orta Asya’ya taşımamız lazım derdi. O tarihte rahmetlik Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı idi. Demirel Türk dünyasına çok önem veriyordu.
Atatürk’ün 1933’de bir sözü var: “ Sovyetler Birliği şu anda komşumuz ama orada dili, dini, ırkı bir olan kardeşlerimiz var, gün gelecek onlar bağımsızlıklarına kavuşacak. O günün gelmesini beklemek değil o güne hazırlık yapmak lazım. “
1990 lı yıllarda SSCB dağılınca beze fırsatlar doğdu.
Büyükelçi Baltaş ile birlikte uluslararası faaliyette bulunmak için Türk Dünyası Kazak Kültür Derneğini kurduk.
Rahmetli Bülent Ecevit’in başbakanlığı döneminde kuruldu. Uluslararası faaliyette bulunacağımız ve isminde Türk kelimesi geçtiği için bakanlar kurulu kararı gerekiyordu.
Baltaş Bey şeyde Kazakistan’a başbakan yardımcısı olarak gittikten sonra Kazakistan büyükelçilik müsteşarı Boris Caparov derneğe genel başkan oldu.
Oradan sonra yapılan olağan genel kurulda ben genel başkanlığına seçildim, Turgut Altınok genel muhasebe den sorumlu Genel Başkan Yardımcısı, Kayseri milletvekili Mustafa Dağcı genel başkan yardımcısı, Hüseyin Taşar genel sekreter oldu.
Bu dönemde Uygur bölgesi ve Orta Asya ile çok sıkı ilişkilere girdik. Çok büyük mücadeleler verdik.
2008 yılında Fetö’nün Türkçü akımlara karşı başlattığı bir direnç vardı.
Biz Atatürk milliyetçisi idik ve Turan Birliğini savunuyorduk.
Ben Türk Ortakpazarı’na inanan biriyim. Türk devletleri arasında iktisadi ve ticari bir birlik, ortak bir savunma sistemi, ortak alfabe, ortak bir milli eğitim politikası, ortak para olmalı diye gayret içindeydik. Dilde birlik lazımdı. Arındırma işlemi yapılıp İstanbul Türkçesi modeline geçilebilirdi.
Türk Ordusunun başarısı, disiplini dünya tarafından takdir edilmektedir. Türk ordusu ve polis gücünün terör ile mücadele yeteneği ortada.
Bu birikimlerimizi kardeş Türk devletlerine aktarabilirdik.
Türkiye’nin kurucu iradesinin ortaya koymuş olduğu ilkeleri savunuyorduk.2008 yılında bizlere derneği fesh etmemiz hususunda çağrıda bulunuldu.
Türk Cumhuriyetlerinden gelen 16 bin öğrenci ülkemizde öğrenim görmekte idi. Biz bunları devlet yurtlarına yerleştirmek için azami gayret göstermekte idik. O çocuklara burs sağlama ve yardım etmek için herkes varlığını ortaya koyuyordu. Devlette çok destek veriyordu.
Bazı cemaatler bundan rahatsız oldu. Bu öğrencileri kendi evlerine çekmek istiyorlardı.
Özbekistan’ı örnek vereyim. Orada Fetö grubu çok aktifti. Ve bunlar bizi sürekli kötülüyordu. Devlet yetkilileri bizim çizgimizi seviyordu ama o örgütün dini kullanarak yapmak istediklerinden rahatsız olmuşlardı. Bunun sonucunda da öğrencilerine ülkemizden geri çekerek bir bakıma ilişki düzeyini azalttılar.
O cemaat Türklüğe düşmanlık yapıyordu. Özbekistan’da Atatürk hayranlığı vardı.
Türkler dünyaya hâkim olacak diyorlar ama Türkçe’yi seçmeli ders olarak koyuyorsun. Hem de haftada 1 saat 2 saat olarak.
İstiklal Marşı’nı göstermelik okutturuyorsun, bunu da televizyonlarda gösteriyorsun, ama onun dışında hep İngilizce eğitim veriyorsun.
Bunların Türkiye de ki dayatmaları ve baskısı sonucu derneği 2008 de fesh etmek zorunda kaldık.
Bir belediye başkanlığı adaylığı süreciniz var. Bunu anlatabilir misiniz?
2018 seçimleri için bize 3 siyasi partiden bir teklif geldi. 2017 yılında bir hastalık geçirmiştim.
Girmesem iyi olur diye düşünüyordum. 17 Kasım 2018 de Milliyetçi Hareket Partisi genel merkezi bizim ismimizi açıkladı. Basın toplantısıyla ilk açıklanan belediye başkan adayı ben oldum.
Çalıştık gayret ettik ama Sivas seçmeni farklı düşündüğü için olmadı. Bu ilimize daha faydalı olur diye değil kalıpçı bir mantıkla hareket ediyor.
Seçimden önceki Perşembe günü Mehmet Er AK parti lehine çekildi diye haber çıkarttılar. Gazeteyi dağıttılar. Bu davranış şekli basın ahlakı ile bağdaşır mı?
Bizim arkadaşlar o gazeteye gidiyorlar. Bu olayın açıklamasını istiyorlar. Gazete yetkilileri biz Sivas’ı kast etmedik başka bir ildeki olayı yazmıştık diyorlar. Sivas’ta dağıtılan bir gazetede başka bir ilin haberi nasıl manşetten verilerek dağıtım yapılabilir. Bu pek de inandırıcı gelmedi bize. Biz Siyasi menfaat için bu işe koyulmadık, 77 göbekten Sivaslıyız. Bu şehire hizmet edebilmek için elimizden ne geliyorsa yapıyoruz.
Biz dışarıya yatırım yapmıyoruz, dışarıdaki şeylerimizin hepsi emanettir. Ama Sivas’takilerin hepsi kalıcıdır.
Size göre Sivas’ın en temel sorunu nedir?
Biz kardeşliğimizi pek pekiştiremedik.
Önceki dönemlerde Sivaslılık kültürü vardı.
Rahmetlik babam derdi ki, oğlum annenle biz haftada bir gün iki gün dışarıda yemek yerdik. Ama günümüzde ben hanımla çıkıp dışarıda yemek yiyemiyoruz. Kültürümüz değişti.
Asıl Sivaslı kesim başka illere göç etti. Buraya ise köylerden büyük göçler oldu. Bunun sonucunda da kültürümüz değişti.
Şehre taşındıkları zaman kendi köy kültürlerini şehire hâkim kılmaya çalıştılar. Kendileri şehire uymadı, şehire kendi yaşam şekillerine uydurmaya çalıştılar. Sonucunda da bu duruma geldik.
Böyle bir gidişatta olan şehrin ilerlemesi pek de mümkün olmuyor.
Sivas bu kadar göç veriyor, nedenlerinden biride kimse benim yaşantı şeklime müdahale etmesindir.
Ahmet’in oğlu şunu yedi, Ahmet’in kızı şunu giydi…
Bir diğeri de ayrıştırıcı hareketlerdir. Bir kesim diğerini yobazlık da suçlarken onlarda bunları dinsizlik ile suçluyor.
Din kimsenin tek elinde değildir. Bu şehirde başörtülü bir bayanla başörtüsüz bir bayan yan yana oturup gezebiliyor, dertleşebiliyor, oturup çay kahve içebiliyor.
O halde sorun ne?
Afganistan’daki duruma bakalım. Din insanın vicdanı temizliğidir. Yaşamın her alanına deni sokmaya çalışıyorsun. Bu olmaz.
Sen başörtüsü ile insanların imanını ölçemezsin, değerlendiremezsin. Geçen bir ortamda arkadaşın birisi bir soru sordu. Başkanım vatandaşlardan biri devleti dolandırmış ama namazlı abdestli, diğeri de kendi halinde dürüst bir esnaf ama her gün içki içiyor. Sence hangisi topluma faydalı olur, hangisini tercih etmeliyiz diye soru sordu.
Ben de her gün içki içen insan sadece kendisine ve ailesine zarar verir. Diğeri ise 84 milyon insanın hakkın ve rızkını çalar. Namazın arkasına sığınarak kamuya ait bir haram içinde ve bunu normal görüyor dedim.
Senin namazından bana ne. O seninle ile Rabbin arasında bir şey. Ben senin ahlakına, dürüstlüğüne, topluma yararlı olup olmadığına bakarım.
Siyasi ortamı değerlendirir misiniz?
Partiler ana düşüncelerini muhafaza ederek ortak paydalarda bir düşünceye sahip olarak ittifaklar oluşturmaktadırlar.
Şu kötü grup bu iyi grup dayatmalarını kabul etmiyorum. İnsanlar bir araya gelebiliyorsa bundan memnun olabilmemiz lazım diye düşünüyorum.
Ülkemizin şu anda birlik ve beraberliğe ihtiyacı var. İran’a, Afganistan’a bir bakalım ve ona göre adımlarımızı atalım.
Bu cennet vatanın kıymetini bilmez zorundayız. Bizim bizden başka dostumuz yoktur.
Biri birine Alevi deyip dışlıyor, o da sünni diyerek onları dışlıyor. Efendim Hz. Peygamber efendimizin mezhebimi vardı? Neyin ayrılığı bu?
Birlikte yaşayabilmeyi, birbirimizi kabul edebilmeyi öğrenmek zorundayız.
Sen bir Türkü alevi sünni diye ayırıyorsan bu benim inançlarıma ters
Yine bir ortamda sohbet anındayız. Biri kalktı dedi ki: “ Kılıçdaroğlu aday olursa oy vermem. Alevi olmasaydı oy verirdim…”. Ben de ona: “ siyasi görüşü sana uymuyorsa oy verme, bu çok doğal bir şey, ama alevi diye oy vermem diyor ve bu ayrıştırıcı dili kullanıyorsan bana selam verme arkadaş. Sen bir Türkü alevi sünni diye ayırıyorsan bu benim inançlarıma ters…” diyerek karşı çıktım.
Birbirimize sahip çıkacağız, saygı duyacağız başka çaremiz kalmadı.
Birlik için bu şart.
Yarınki söyleyeceğimizden utanmamak için bugün dilimize sahip çıkacağız. Tatlı dilden, güzel üsluptan kime zarar gelir? Kırma insanın kalbini yapacak ustası yok arkadaş.
Sivas’a yatırımcılar geliyor. Bize de elektrikli motor üretmemiz için Kore’den teklif geldi. Yer araştırmasını yapıyoruz. İlimiz için sevindirici gelişmeler bunlar.
Vagon üretimi için Divriğili arkadaşımız Nurettin Bey büyük yatırımlar yapmış. Çok güzel değil mi? Kendisini buradan kutluyorum.
Yurt dışında bulunduğumda ürettiğimiz mallardaki etiketlerimiz gördüğümde bu bizim ürettiğimiz mal diyerek iftihar ediyor ve duygulanıyordum.
Toyota Corolla yı Uzakdoğu ülkelerinden birinde gördüm. Üzerindeki ‘ Made in Turkey’ yazısını görünce çok etkilendim, gururlandım.
İçimizde Türkiye sevdası bu kadar fazla iken buna ilaveten bir de Sivas’tan üretilip dışarı giden malları görsek halimizi siz düşünün.
Türkün kültüründe sevgi, saygı, hanımın ön safta olması vardır. Hanımlar erkeklerden bir adım öndedir.
Bu ayarlara yeniden dönmemiz lazım diye düşünüyorum.