Biz neden geri kaldık ?

Biz neden geri kaldık?

Facebookta gezinirken Sivas Şarkışla’dan Oğuz Özdemir’in bir paylaşımına rast geldim. İlgimi çekti ve bu konu üzerinde bir yazı yazma gereği duydum. Sayın Özdemir çok önemli ve göz ardı edilen bir konuyu dile getirmişti. Kendilerine buradan teşekkür ediyorum.

Biz neden geri kaldık- kaldırıldık?

Biraz tarihi vak’aları inceleyebilirsek o zaman neden bu haldeyizin cevaplarını bulabiliriz. Batı ilim ve bilimde duraksamadan ilerlerken ve bu alanda nefes almadan çalışırken bizler devşirmelerin, sahte din adamlarının engellemeleri ve yaygaraları ile kıskaca alınmışız.

Türklere Etrâk-ı bî idrâk ( İdrâksiz Türkler) denilerek ya tarlalara sürülmüşler ya da cephelere gönderilmişler. Yönetimde, bürokraside Türk’e pek de rastlanmamış. Rastlansa da sayısı çok az olmuş.

Vergi toplayanlar genellikle bu devşirmelerden oluşmaktaydı. Bunların fakir halk üzerindeki acımasızlığını bir hayal edin.

Tarlayı sürersiniz, mevsim kurak geçmiş, ürün az çıkar…

Vergi toplayıcılar gelir ve benim alacığım bu kadar, beni senin mahsul durumun ilgilendirmez der. Alır ve gider. Gariban çiftçi seneyi çıkartabilecek, gelecek seneye kavuşabilecek unu, bulguru bulamaz.

Açlık ve sefalet…

Bu devşirmelerin etkin noktalara gelmesi ve birbirlerini koruyup gözetmeleri, kendilerinden olanları alt kadrolara doldurmaları bilim alanında ilerleyişimizin önündeki en büyük engel olmuştur. bizlerin geri kalmasını için her türlü engellemeyi yapmışlardır.

Fatura hep Türklere çıkmıştır.

Hava roketini ilk biz yapmıştık

Lagâri Hasan Çelebi füzeciliğin atası olarak bilinen Türk bilim adamıdır. 1633 yılında IV. Murad’ın izlediği bir ortamda barut dolu haznesi olan bir basit hava roketi ile ilk kez havalanmayı başarmıştır. 300 metre kadar havalanmış ve 20 saniye boyunca havada kalmıştır. Kendisine bağlı bulunan kanatlar sayesinde Boğaziçi’ne oldukça yumuşak bir iniş yapmıştır.

Evliya Çelebi’ye göre; 1632-33 yılında IV. Murad’ın kızı Kaya Sultan’ın doğumu nedeniyle yapılan şenlikler sırasında 50 okka barut macunundan yedi kollu bir fişek icat etmişti. “Padişahım, seni Hudâya (Allaha) ısmarladım, İsa Nebî (peygamber) ile konuşmaya gidiyorum” diyerek havalanmış ve yere indikten sonra “Padişahım, İsâ Nebî sana selâm etti” diyerek şaka yapmıştır. Sultan Murad, Hasan Çelebi’ye bir kese akçe vermiş, ayrıca onu yetmiş akçe yevmiye (günlük) ile sipahi yazdırmıştır.

İlk önceleri sultan tarafından da desteklenen Hasan Çelebi, daha sonra devşirmelerin oyunları ve baskısı ile yargılanmış ve Kırım’a sürgüne gönderilmiştir.

Hezarfen Ahmet Çelebi

Kendisinin yapıp geliştirdiği takma kanatlarla uçmayı başaran dünyadaki ilk insanlardan biri ve ilk kez uçmayı başaran bir Türk bilginidir. “Hezarfen” olarak anılmıştır. “Hezar”, Farsça kökenli bir sözcük olup 1000 anlamına gelmektedir. “Hezarfen” ise “bin fenli” yani “çok şey bilen” anlamına gelir.

Hezarfen Ahmed Çelebi, 1632 yılındarüzgarlı bir havada Galata Kulesi’nden, kendini boşluğa bırakıp uçarak İstanbul Boğazı’nı geçmiş, 3358 m ötedeki Üsküdar’da Doğancılar’a inmişti.

Evliya Çelebi’ye göre “bir kese de altınla” sevindirmişti. Ancak padişah 4. Murat bu derecede bilgili ve becerikli bir adamın varlığından kuşkuya düşüp; “Bu âdem pek havf edilecek (korkulacak) bir âdemdir, her ne murat ederse elinden gelir, böyle kimselerin bakaası caiz değil” diyerek onu Cezayir’e sürgün etti ve Hezarfen orada öldü.

(Devam edecek)